bugün

entry'ler (18)

erzincanli

ahmet muhip dıranasın fahriye abla şiirine konu olmuştur. şöyle ki;

Gönül verdin derlerdi bir delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya
Bilmem hala bu ilk kocanda mısın,
Hala dağları karlı Erzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hatırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

iyi hoş da, şimdi burada bir durup düşünüyor okur. bir delikanlıya gönül verdiğini söylemişlerdi, sen de vara vara bir erzincanlıya vardın mı demek istemiş şair? yoksa ben mi çok fesatım? bilemedim.

uludağ sözlük hakkında ne dediler

uludağ sözlüğü il yapacağızdır!

(bkz: tansu çiller)

adalet ve kalkınma partisi

amanin kapanıyorlar partisi.*

hem nurcu hem nudist hem komunist hem de hedonist

(bkz: bir de ibne diyelim tam olsun)

nicki sayilardan olusan yazarlar

her nickin kendi sahibine göre bir anlamı vardır elbette. bir de sadece sayılardan ibaret olan nickler var. şöyle bir gerçek var ki (en azından kendi adıma) yazarları gerçek hayatta tanımayan bir kişi olarak nicklerine göre kafamda bir görüntü oluşturuyorum. e sen şimdi polarissin, biz de terlik mi hayal edelim demeyin, bozulurum. bir kere kutup yıldızı demek polaris. konumuza dönersek, bu yalnızca rakamlardan oluşan nicklerde hayal gücüm tıkanıp kalıyor benim. bir şekle şemale sokamıyorum yazarı. onların ayrı bir yeri var yani hayal dünyamda.

(bkz: bu da böyle bir anımdır)

en yaşanılası ülkeler

yaşanılası ülke standardı sadece gelir düzeyiyle ilişkilendirilecekse evet bir çok avrupa ülkesi ya da amerika örnek gösterilebilir. ama ben derim ki gidip görmeden şu ülke çok yaşanılası bir yermiş hacı, isveç'te kızlar teklif ediyormuş, italya'da erkekler zengin, yakışıklı, olgun, karizmatikmiş demeyin. bir kere yurtdışına çıktığınız andan itibaren (o ülkenin havaalanından başlayarak yani) elinizde bulundurduğunuz türk pasaportu sayesinde diğer tüm milletlerden ayrı bir yerdesinizdir onların gözünde. iyimser olmaya çalıştım, bir adım geriden başlarsınız demedim. niye geldin hayırdır hemşehrim? tarzı sorular ve donunuza kadar aramalar yapılır. bir de düşünün ki bu ülkede yaşamaya başladınız, arasıra buradaki yakınlarınızı da görmeye geleceksiniz herhalde dimi? yani bu giriş-çıkışlar daha çok kez yaşanacak ve aynı prosedürler tekrar tekrar yaşanacaktır o ülkenin vatandaşlığını aldığınız ana kadar.

şimdi o yaşanılası ülkenin vatandaşı oldunuz diyelim. nasıl ki sonradan türk vatandaşlığına geçmiş birini şıp diye anlayabiliyorsak, onlar da anlayacaktır sizin orijinal birer italyan, alman, ingiliz ya da her ne haltsa olmadığınızı ve soracaklardır kökeninizi. türk lafını duyunca o sırada sizinle sarmaş dolaş kanka modunda olan bu ecnebi de bir adım geri atacak ve başlayacak türkiye hakkındaki saçma sapan sorularını sormaya. ha istisnaları yok mudur bu cahillerin? elbette ki vardır. ama türkiye'de erkeklerin 4 kadınla evlenmesine yasaların izin vermediğini, insanların sevgilileriyle sokakta dolaşabildiklerini ya da ne bileyim tüm kadınların çarşaf giymediğini bilen kesim ya kendisi ya da bir yakını daha önce türkiye'de bulunmuş olan insanlardan oluşur. sizin - onların deyimiyle- modern görünüşünüz, sizi türklerden ayrı kılmaktadır. aaa sen hiç türklere benzemiyorsun ki! lafı her defasında daha da fazla gıcık etmeye başlar insanı. ama sinirlenmeye de hakkın yoktur, çünkü barbar, medeniyetsiz türk olursun o zaman da.

insanların kafasındaki türk imajını da - en azından kendi çevrendekilerin - silebiliyorsun bir zaman sonra. bu sorun da ortadan kalkıyor. geriye en büyük sorun kalıyor. kültür farkı...yurtdışında yaşamak her türk bünyede farklı sonuçlar doğurabilir. gitmeden önce "ben dünya vatandaşlığına inanıyorum. çiçek,böcek." diyen bir sürü insanın turancı olup döndüğünü bilirim. diğer yandan, medeniyeti özgürce içip sıçabilmekten ibaret sayanların bir daha türkiye'ye ayak basmak istemediğini de görüyoruz. işte burada kişinin değer yargıları, kültürüne bağlılığı giriyor devreye. sorun farklı kültürlere uyum sağlayabilme, hoşgörü gösterebilme falan değil. o, ev sahibi ülkenin sorunu. ve avrupa'nın çoğu yerinde yoktur bu hoşgörü. hani avrupa birliği'nin sloganı vardır ya unity in diversity (farklılık içinde bütünlük), ona biz dahil değiliz sevgili yazarlar. diyorsanız ki ben bugüne kadar yetiştirildiğim kültürde edindiğim değer yargılarını, dostluk, aile, sevgi gibi kavramları değiştirmeye hazırım, o zaman bu ülkeler sizin için en yaşanılası ülkeler olur işte. para var huzur var olmuyor ne yazık ki her zaman...

burada kesinlikle milliyetçilik yapmaya çalışmıyorum. ama türk olmak gerçekten çok farklı hissettirir insana gurbet ellerde. kullanmayı bilirseniz çok da eğlendirir aynı zamanda. ama bir ülkeye gidip tatil yapmakla orada yaşamak arasında dağlar kadar fark var, yalnızca buna dikkat çekmek istedim.

en güzel türkçe cümleler

yalnızca türkçesi söylendiğinde tam anlamını verebilen, başka dile çevrilemeyen cümlelerdir. kah komik kah duygusal içerikli olurlar. kelime oyunları içerirler genellikle. mesela hilmi yavuz'un "sen bir kurdun yalnızlığı gibi kurdun yalnızlığı" sözü...hadi çevir bakalım başka dile.

rayban gozlukle resim cektiren erkek tipi

yonja ekolünden gelmektedir bu nesil. ilginç olan o gözlüklerin evin içinde bile çıkarılmıyor olmasıdır; banyoda aynanın karşısında bu gözlüklerle çekilmiş fotoğraflar bile görülmüş, dehşete mi düşsem, gülsem mi ağlasam mı diye karar veremeyen bünyede ağır hasarlar bırakmıştır.

buna her sosyo ekonomik siniftan insan guler

kurtlar vadisi pusu dizisinde muro adlı karakterin yalçın bulut'un alaycı laflarından biri üzerine söylediği söz.

gerçek hayatta da vardır böyle insanlar. solculuk artık iliklerine o derece işlemiştir ki hayattaki her olguyu, her olayı sınıflarla açıklayabilme yetisi vardır; karl marx'ı mezarında zevkten dört köşe eder.

abdülhey

hakan'a yapacakları konusunda "ne yaparsan yap, sana yakışmayanı yapma" diye kendisine nasihat veren polat abisinin sözleri üzerine tüyleri diken diken olup gaza gelen, dayak yediği yetmiyormuş gibi adamı elinden kaçıran eblek. şimdi polat abisi ona "ne yaparsan yap ama sana yakışmayanı yapma demiştim abdülheyheyheyy" cinsinden bir ayar verecek, onları izleyen biz milyonları gözyaşlarına boğacak. dediydi dersiniz.

sezen aksu ya sezen diye hitap etmek

kenan *, hande *, demet* versiyonları da mevcuttur. bir de nazım hikmet'e nazım demek var. demek ki neymiş, cinsiyet, sınıf, ırk, din ayrımı gözetilmeksizin yapılıyormuş bu.

of

gün itibariyle * düşman işgalinden kurtuluşunun 90. yılı kutlanan trabzon ilçesi.

kommounistiko komma elladas

yunanca adının kısaltması kke olan partidir. kasım 1918'de kurulmuş, ikinci dünya savaşında mihver'e karşı savaşan gruplar arasında yer almıştır. ikinci dünya savaşının ardından başlayan yunan iç savaşında ingiltere ve sonradan abd destekli sağcılara karşı savaşmış; kendisine destek veren sovyetler birliği'nin bu desteği bir müddet sonra kesmesiyle ingiliz-amerikan ittifakına fazla direnememiş ve iç savaşı kaybetmiştir. parti hakkında bilgi için:

http://www.kke.gr

kuzey ırak

aslında uluslararası ilişkiler terminolojisine göre yanlış olan bir ifadedir kuzey ırak. böyle diyerek ırak'ın içinde ayrı ve bağımsız (ya da özerk) bir bölgenin varlığını kabul ettiğimiz iddia edilebilir kimileri tarafından. bu yüzden "ırak ın kuzeyi" ifadesini kullanmak türkiye için daha güvenli olacaktır diye düşünüyorum. evet siyaset bilimidir, teoridir, bunlar hayatın gerçeklerini anlatan şeyler değil belki. ama bunları kafaya takan bir kesim de var. nasıl türkiye cumhuriyeti tarafından tanınmayan kıbrıs rum kesimiyle ilgili konularda ya da "sözde" (mesela bunu kullanmamak da suç) ermeni soykırımından bahsederken ağızdan çıkan en ufak kelime sorun yaratabiliyor ya da aslında kastedilmeyen anlamlara bürünebiliyorsa, ırak'ın kuzeyi konusunda da aynı titizlik gösterilmelidir bence. türkiye'nin ırak konusundaki resmi devlet politikası bu ülkenin toprak bütünlüğünden yanaysa, söylemlerinde de bunu ortaya koymalıdır.

milano

türkiye'deki istanbul kazanır ankara yer geyiğinin italya versiyonundaki başrol oyuncularından. orada da milano kazanır roma yer düşüncesi hakim...

bologna

hem mimarisinin büyük bölümü kızıl tuğlalardan yapılmış binalardan oluştuğundan hem de mussolini döneminde faşist rejime direnen nadir komünist şehirlerden olduğundan kızıl şehir olarak da bilinen italya kenti. emilia-romagna bölgesinin en büyük şehridir. geceleri her köşe başında ellerinde biralarıyla gençleri görebilirsiniz. dünyanın en eski üniversitesi olan ve bünyesinden mozart gibi önemli isimleri çıkaran bologna üniversitesi * burada bulunur. köşe başlarına biralarıyla kurulmuş bahsi geçen gençler de üniversitenin bulunduğu via zamboni boyunca görülmektedir.

italya'nın neredeyse tüm şehirlerine ulaşım sağlayabileceğiniz büyük bir tren istasyonu vardır. 1980 yılında gerçekleşen ve bologna katliamı olarak bilinen bombalamada bu istasyon büyük hasar görmüşse de hala ihtişamını korumaktadır. o katliamda ölenlerin isimleri ve yaşlarını içeren bir liste halen istasyonda bulunmaktadır.

dünya tarihinin en büyük yalanları

"birinci dünya savaşında almanya yenildiği için biz de yenilmiş sayıldık"*

dörtlü takrir

celal bayar, fuat köprülü, adnan menderes ve refik koraltan tarafından 1945 haziran'ında meclis grubuna sunulan önergeye verilen ad. önergenin cumhuriyet halk partisi grubunda reddedilmesi, demokrat partinin kurulmasıyla doğrudan ilişkilendirilir.

metnin tamamı şu şekildedir:

daha ilk kuruluşundan beri türkiye cumhuriyeti’nin ve cumhuriyet halk partisi'nin en esaslı umdesnii teşkil eden demokrasi prensiplerine inanmış ve türk milleti'nin ancak bu prensiplerin tamamıyla tatbiki sayesinde refah ve saadete kavuşacağı kanaatine bağlanmış olan vatandaşların bütün memlekete ve bilhassa partimiz mensupları arasında en büyük ekseriyeti teşkil ettikleri şüphesizdir. işte bu kanaatledir ki; milletçe özlenen bu amacın gerçekleşmesi için lüzumlu gördüğümüz tedbirleri partimizin meclis grubuna arz ve teklif etmeyi borç bildik.
atatürk’ün ölmez dehasına bağlı olan mukaddes kurtuluş savaşımızdan doğan türkiye cumhuriyeti, ilk teşkilatı esasiye kanunu ile dünyanın belki en demokratik anayasa'sını meydana getirmiş ve bu sayede gerek ferdi hürriyetleri ve gerek milli murakabeyi en geniş surette sağlamak imkanlarını vermişti.
memleketi, ortaçağdan kalma birtakım zararlı müesseselerden koruyabilmek ve irticaı kırmak maksadıyla 1925'ten sonraki yıllarda siyasi hürriyetlerin bazı takyitlere uğratıldığını biliyoruz. lakin türkiye cumhuriyeti devleti, teşkilatı esasiye kanunu'nun demokratik ruhuna daima sadık kalmış ve cumhuriyetin korucusu büyük atatürk bunu tamamıyla demokratik bir şekle ulaştırmak idealinden ölünceye kadar ayrılmamıştı. burada izahına lüzum görmediğimiz türlü sebeplerden dolayı, muvaffakiyetsizlikle neticelen serbest fırka tecrübesi bu maksatla yapılmış bir hareketti. bu talihsiz tecrübenin uyandırdığı büyük tepkileri neticesine de siyasi hürriyetlerin yeni birtakım tahditlere uğratıldığı inkar edilemez. bununla birlikte cumhuriyet idaresi'nin her şeye rağmen demokratik tekamül yolunda ilerlemek istediğini gösteren teşebbüsler de vardır. büyük millet meclisi seçimlerinde müstakil mebuslara gittikçe daha artacak nispette yer ayrılması tecrübesini buna bir delil olarak zikredebiliriz.
ikinci dünya savaşı'nın belirmeye başlaması ve harp tehlikesinin memleketimizi daima bir tehdit altında bulundurması, pek tabii olarak, siyasi hürriyetleri bir kat daha tahdide sebep olmuş ve bu suretle teşkilatı esasiye kanunu'nun demokratik ruhundan biraz daha uzaklaştırılmıştır. gerçi, cumhuriyet halk partisi'nin içinde ayrıca bir "müstakil grup" teşkili, milli murakebe işinin daha esaslı bir şekilde sağlanması ve tek parti usulünden doğan zararların karşılanması yolunda bir tecrübe olmakla beraber, kuruluşundaki gayri tabilik dolayısıyla bundan da müspet bir netice alınamadığını görüyoruz.
bütün dünyada hürriyet ve demokrasi cereyanlarının tam muvaffakiyet kazandığı, demokratik hürriyetlere tam riayet prensibinin milletlerarası teminata bağlanmak üzere bulunduğu şu günlerde, memleketimizde de -cumhurbaşkanından en küçüğüne kadar- bütün milletin aynı demokratik ülküleri taşıdığından şüphe edilemez.
uzun asırlardan beri müstakil bir devlet olarak yaşayan türkiye'de, hatta okuyup yazma bilmeyen vatandaşların bile siyasi hürriyetlerini şuurla kullanacak bir seviyede bulundukları inkar edilemez bir hakikattir. okuyup yazma bilmeyen köylüler arasında bile dünyanın en değerli idare ve siyaset adamlarını yetiştirmiş bulunan milletimizin, bilhassa cumhuriyet idaresi kuruluşundan beri yapılan büyük hamleler neticesinde, bundan yirmi yıl evveline nispetle, çok yüksek seviyeye erişmiş bulunduğu, övünülecek bir gerçektir.
işte bir taraftan, iç hayatımızdaki bu mesut tekamülün yarattığı siyasi olgunluk, diğer taraftan, bugünkü medeniyet dünyasının umumi şartları, daha ilk teşkilatı esasiye kanunumuzda hakim olan demokratik ruhu, bugünkü siyasi hayat ve teşkilatımızda kuvvetle tecelli ettirmek zamanı geldiği kanaatine bizi sevk etmiş bulunuyor. bunun, bir an önce gerçekleşmesi yönündeki düşüncelerinizi şöyle hülasa edebiliriz:

teklifler
1) milli hakimiyetin en tabii neticesi ve aynı zamanda dayanağı olan meclis murakebesini, anayasamızın yalnız şekline değil, ruhuna da tamamıyla uygun olarak tecellisini sağlayacak tedbirlerin aranması.

2) yurttaşların siyasi hak ve hürriyetlerini, daha ilk teşkilatı esasiye kanunumuz'un gerektirdiği şekilde kullanabilmeleri imkanları sağlanması...

3) bütün parti çalışmalarının, yukarıdaki esaslara tamamıyla uygun bir şekilde yeniden tanzimi...

muhterem milletvekilleri, arkadaşlarımızın yüksek tasviplerine sunduğumuz bu teklifimizle, daha ilk kuruluşundan beri, milli hakimiyet gayesine erişmeyi, onu geliştirmeyi hedef tutan cumhuriyet halk partisinin ve bütün türk milletinin yüksek arzularına tercüman olduğumuza, atatürk'ün idealine sadık kalmanıza inanmış bulunuyoruz.

cumhurbaşkanımızın 19 mayıs 1945 tarihli nutuklarında: "siyaset ve fikir hayatımızda demokrasi prensiplerinin daha geniş bir ölçüde hüküm süreceği" hakkındaki inancımızı büsbütün kuvvetlendirmiştir.

milletimizin bütün kudret ve iradesini temsil eden büyük millet meclisi parti grubu arkadaşlarımızın, türkiye cumhuriyeti' ne ve türk milleti' ne dünya demokrasileri arasında şerefli bir mevki sağlayacak olan bu teklifi, kendi öz düşüncelerinin bir ifadesi gibi telakki edeceklerinden asla şüphe etmediğimizi bir defa daha tekrar eder ve takririmizin açık oturumda müzakeresini saygılarımızla rica ederiz.